Müzik, insan ruhunu uyandıran, sağaltan bir iksir, tüm sanat dalları gibi insanoğluna ilham ve yaşama sevinci veren bir armağandır. Çağlar boyu yaşamış insanların arasında duygu ve anlamın aktığı hissi bir köprü kurar. Müzik yapmak, zihinsel, fiziksel ve yaratıcı gücün iyi dengelenmiş bir bileşimini gerektirir. Müzisyen, düşünce, duygu, fiziksel eylem ve tekniğin üst düzey senteziyle bize bu iksiri, armağanı sunar.
Müzik yapmak kolay bir süreç değildir. Tutku ve adanmışlıkla saatlerce çalışma, disiplin, ileri yoğunlaşma, motivasyon gerektirir. Sonuçta müzisyenler meslek hayatları boyunca pek çok hastalık ve rahatsızlıkla mücadele etmek zorunda kalır. Özellikle kariyerlerinin başında saatlerce çalışma sonucu pek çok rahatsızlığın temeli atılır, etkileri ise yıllar içinde çıkmaya başlar.
Müzisyenlerde en sık görülen rahatsızlıklar kas iskelet sisteminden kaynaklanan sakatlanmalardır. Müzisyenler ve performans sanatçıları kas iskelet sistemlerini uzun süreler doğalın çok dışında pozisyonlarda kullanırlar. Belli kas gruplarını bu şekilde çalıştırmak, aşırı yüklenmeye bağlı kas iskelet sistemi bozukluklarına yol açar. Bu problem ne yazık ki sadece çalıştırılan bölgenin rahatsızlığı ile sınırlı kalmaz. İnsan vücudunun biyomekaniğini açıklayan yeni geliştirilen modellere göre insan vücudu sünger gibi yumuşak dokunun içinde yüzen kemiklerden ibarettir. Bu modelin bizi ilgilendiren kısmı herhangi bir bölgede oluşan stresin tüm yapıya dağılmasıdır. Örneğin ayak bileğinde bir sorun varsa omuzları da etkiler. Kısır döngü sarmalı işte bu noktada başlar. Yüklenilen eklem omuzsa, dirsek, el bileği, boyun ağrıları yavaş yavaş mevcut duruma eklenmeye başlar.
Enstrümanı keman olan bir müzisyen düşünelim. Kemanın tutuş pozisyonu normal eklem kullanım pozisyonlarının çok dışındadır. Profesyonel bir keman sanatçısı bu pozisyonda saatlerce çalışır. Mesleği ise ömürlüktür. Kolda başlayan ufak ağrılar çok ciddi sonuçlar doğurabilecek bir silsilenin ilk habercisi olabilir. Müzisyenin haftalarca etkilenmiş bölgeyi istirahate alma şansı yoktur. Yüklenme devam ettikçe sorun yavaş yavaş yerleşir ve artık domino taşları ivmelenmeye başlamıştır. Vücut biyomekaniği belli bir bölgedeki sorunu diğer bölgelere yansıtır. Önlem alınmadığı takdirde bu döngü böylece devam eder.
Tıbbın temel felsefelerinden biri sorunu oluşmadan önlemektir. Elbette bu kişiler uzun saatler boyu çalışacak ve bu çalışmalar olumsuz yüklenmelere neden olacaktır, ancak günümüzde tıp bu sorunların yoğunlaşmaması için gerekli olanakları sunmaktadır. Kas, iskelet sistemi rahatsızlıkları pek çok faktörden aynı anda etkilenir. Ağrı ve sakatlığın yüklenme yanında postür bozuklukları, kas kuvvetsizliği ve kondisyon eksikliği, uygun olmayan enstrüman seçimi gibi pek çok hazırlayıcı nedeni vardır. Bu nedenleri gidermek bir takım modifikasyonlarla mümkündür. Her sanatçı henüz bir şikayeti olmadan bu konuda uzmanlaşmış bir hekimle irtibatta olmalıdır. Hekim, fizik muayene sırasında bir rahatsızlık varsa saptar, kişinin kas kuvvetini, postür analizini yapar. Mevcut bir sorun varsa önce o giderilmeye çalışılır. Kas kuvvetsizliklerine yönelik kişiye özel egzersiz programları belirlenir. Postür bozuklukları düzeltilmeye çalışılır. Ağırlık, boyut, kullanılan malzeme açısından kişiye en uygun enstrümanın seçimine karşılıklı konuşularak kişinin ihtiyaçları ve kullanım kolaylığı göz önüne alınarak karar verilir. Vücudu doğru kullanma, enerjiyi kontrollü harcama, çalışma, dinlenme periyotlarını ayarlama eğitimleri verilir.
Sonuç olarak müzisyenlerin ve performans sanatçılarının makus talihi ağrılar içinde biten bir kariyer değildir. Bu konuda uzmanlaşmış doktorlara tam da bu noktada ihtiyaç var. Sanatçılar sakatlanmadan korunma açısından eğitilmeli, sakatlanma gerçekleştiyse kariyer takvimlerine paralel planlayıp kombine tedavi yöntemlerinden maksimum faydalanarak tedavileri yapılmalıdır. Ülkemizde çok önemli bir eksik müzisyen ve performans sanatçıları sağlığına yönelik bir branşlaşmanın olmaması ve bu konuda çalışan hekimin çok az olmasıdır.
MUTLULUĞUN İLK ŞARTI: FIZIKSEL FITNESS
Yukarıdaki cümle ‘new age’ bir slogan değil; Joseph Pilates’in yıllar önce söylediği bir söz. Kendisi ‘kontroloji’ diye tanımladığı sisteminin vücut, zihin ve ruhun tam koordinasyonu olduğunu her fırsatta vurgulamış. Zaten düzenli egzersiz yapınca endorfinin oyunlarıyla insan kendini daha az stresli ve daha mutlu hissediyor. Pilates’in, tıpkı yoga gibi, bu etkilerinin yüksek olduğu iddia ediliyor. En güzel yanıysa, iyi hissetme halinin ilk seanstan itibaren etkili olması…“10 derste farkı hissedeceksiniz, 20 derste farkı göreceksiniz, 30 derste yepyeni bir vücudunuz olacak” sözleri, fazlaca iddialı gibi algılansa da, bence gerçeği birebir yansıtmakta. İstikrar, her sistemde olduğu gibi pilates’te de ilk şart. Tek fark, gözle görülebilir sonuçların daha çabuk alınması ve kişilerin bu moralle devam etmeye daha istekli olması.“İyi planlanmış ve doğru yapılan az tekrarlı egzersiz; çok sayıda, doğru uygulanmayan, zorlayıcı egzersizden çok daha etkilidir.” Sporda ve egzersizde, devam edilebilirlik temeldir. Sürekli olmayan egzersiz, istenilen sonuçları vermez. Üstelik kişide tamamlanamayan her niyet, bitirilemeyen her proje gibi yılgınlık yaratır. En sonunda da “Ben egzersiz yapamıyorum!” diye kendini yaftalar. Pilates yorucu, bezdirici bir metot değil. Aksine, az tekrar prensibi var; ancak hareketi tam yapmak ve odaklanmak önemli. Bu odaklanmayla birkaç seans sonra kişi vücuduna karşı bir farkındalık geliştiriyor. Yanlış duruş kalıplarını kırmaya başlıyor.
“Haklı olmalıyım. Hiç aspirin almadım. Hiçbir gün bir yerimi incitip, sakatlamadım. Bütün ülke, bütün dünya benim egzersizlerimi yapmalı. Böylece insanlar daha mutlu olurlar.” Bir insanın kendi geliştirdiği bir sisteme bu kadar güvenmesi, çok güzel bir duygu olmalı. Acaba bunları söylerken metodunun bu kadar yankılanacağını, tüm dünyayı etkileyeceğini ve pek çok insanın hayatını olumlu etkileyeceğini tahmin ediyor muydu Bay Pilates?Dr.Erinç Karacehennem
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Akupunktur Uzmanı
HER DERDE DEVA TEDAVI: AKUPUNKTUR
Yaygın inanışın aksine, sadece kilo verme ve sigara bıraktırmada kullanılmaz, her hastalığın tedavisinde yeri vardır. Hiçbir rahatsızlığı olmayan kişilerde bile düzenli akupunktur tedavisiyle vücut direnci artar, beden dengelenir, enerji düzeyi yükselir. Her seansla fiziksel, ruhsal, zihinsel ve duygusal iyilik hali çoğalır. Latince bir kelime olan “akupunktur”, “iğne” anlamına gelen “acus” ve “delmek, iğnelemek” anlamına gelen “punctura” kelimelerinden türemiştir. Vücut yüzeyindeki bazı noktaların iğnelenmesiyle hastalıkları tedavi etmeyi amaçlayan bir tedavi tarzıdır. Sadece hastalık semptomlarını ortadan kaldıran değil, aynı zamanda hastalıkları tedavi eden bir disiplindir. Akupunktur felsefesi, bütüncül bir yaklaşım üzerine inşa edilmiştir. İnsan organlarının tek tek ele alınmasından çok, her organın bütün içerisinde birbiriyle ilişkili olduklarını ve tedavide ilk prensibin, bütünlüğün korunması olduğunu savunur.
Akupunktur noktaları, deride birtakım çizgisel meridyenler üzerine yerleşmişlerdir. Bu noktaların fizyolojik özellikleri incelendiğinde, diğer bölgelere göre çok daha fazla reseptör içerdiği, deri direncinin düşük, elektriksel geçirgenliğin yüksek olduğu saptanmıştır. Her rahatsızlık için belli noktalar seçilerek bir kür planlanır. Bir seans, ortalama 20 dakika sürer. İğneler takıldıktan sonra hasta gevşemiş şekilde 20 dakika istirahat eder. Sonrasında iğneler çıkarılır. Takma ve çıkarma işlemi sırasında hasta, sinek ısırığından fazla bir ağrı hissetmez. Bir kür ortalama 8-10 seanstır. Vücutta bir seansın etkisini 72 saat korunduğu için seansların arası 72 saatten fazla açılmamaya çalışılır.
Akupunktur yanlış bir anlayışla mevcut tıbbın rakibi, alternatifi olarak görülmüştür. Halbuki mevcut tıbbın rakibi değil, tamamlayıcısıdır. Ülkemizde akupunktur uygulaması için Sağlık Bakanlığı tarafından sadece hekimlere izin verilmiştir. Böylece hekimler akupunkturu hastalarının tedavisi için kullanmaya başlamışlar ve hastalarına hizmet verme alanlarını genişletmişlerdir.Dr. Erinç Karacehennem
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Akupunktur Uzmanı
erinck@gmail.com
Enerji, sağlık ve estetik için dik durunuz!
İyi bir duruş, vücutta tüm organların sıkışmadan yerli yerinde durmasını sağlar.
Boyun, sırt kaslarını destekleyerek bu bölgelerden kaynaklanan ağrıları azaltır. Kişinin iyi görünmesini, kendine güvenli ve enerjik hissetmesini sağlar.
Peki, duruşumuzun doğru olup olmadığını nasıl anlarız? Bunun için birkaç ipucu vermek isterim. İlk önerim ayna karşısında, ayakta, önden ve yandan duruşunuzu incelemeniz. Baktıkça yanlış olanı görüp bir farkındalık geliştireceksiniz. Günlük hayat içinde aynadaki düzelttiğiniz duruşunuz gözünüzde canlandıkça yanlışlarda düzelecektir. Gün içinde kendi kendimize de bir sistem geliştirip duruşumuzun farkında olup yanlış duruştan kaçınmalıyız. Düzgün bir duruşu kısa yoldan kontrol etmeniz için gereken iki parametre var: İlki, başın fazla önde ve arkada durmasını engellemek için pozisyonu kontrol etmek. Normalde kulak memesinin omuz ortasıyla aynı hizada olması gerekir. İkincisi, belin normal konumlanması için göğüs kafesinde en aşağıdaki kaburganın önde en çıkıntılı noktasıyla leğen kemiğinin önde en çıkıntılı noktasının aynı hizada olması gerekir. Gün içinde kendi kendimize yapacağımız kolay iki ölçümle duruş bozukluklarımızı düzeltebiliriz.
Elbette etrafımızdaki insanların bizi uyarmaları çok faydalı. “Dik durur, otlar.” diye sorulan ve cevabı zürafa olan bir bilmece vardır. Dedem, dik durmayı hatırlatmak için anneme bu bilmeceyi sorarmış. Annem de mesajı alır, duruşunu düzeltirmiş. Sık, sık sözel uyarı gerçekten farkındalık için önemli.
İyi bir duruş için sık sık kendimizi düzeltip kas hafızası oluşturmanın yanı sıra, spor yaparak yanlış duruştan kısalan, kuvvetsizleşen kasları uzatmalı ve güçlendirmeliyiz. Yüzme, pilates, yoga bu konuda çok etkili. Kaslar zamanla uzadıkça, doğru duruşu zahmetsizce ve düşünmeden korumaya başlarız.
Yeni yılda kendiniz için bir iyilik yapın ve duruşunuzu düzeltin.
Dr. Erinç Karacehennem
Fizik tedavi ve Akupunktur uzmanı
erinck@gmail.com
Vücudunuzun farkında mısınız?
Dar zamanlara sıkıştırılan spor-fitness seanslarının daha etkili olması için vücut farkındalığını geliştirmeliyiz.
Günlük hayat koşuşturması içinde spora ayırdığımız vakit her geçen gün azalıyor. Dolayısıyla ayırdığımız bu vakti etkin kullanmak ve maksimum kazanç elde etmek çok önemli. Her tarz egzersize başlamadan önce vücut farkındalığının oluşması ve gelişmesi, performansı arttırır. Problemli kas ve eklem gruplarına odaklanmayı kolaylaştırır.
Başlayacağınız hangi spor olursa olsun, önce size vücut farkındalığı çalışmayı öneririm. Bu, çok kolay ve zaman almayan bir yöntem. Bunu gün içinde, evde, işte kolaylıkla uygulayabilirsiniz. Nasıl mı?
Vücut Farkındalığını GeliştirmekAyakta veya oturarak önce gözlerinizi kapatın. Birkaç derin nefes alın. Baş bölgenizden başlayarak yavaşça tüm vücudunuza odaklanın. Tüm vücudunuzda enerji akışı hayal edin. Bunu yaparken vücudunuzun odaklandığınız bölümünü gözünüzde canlandırmaya çalışın. Gözlerinizi, ağzınızı, kulaklarınızı, omuzlarınızı, kollarınızı, ellerinizi düşünün. Göğüs kafesini, sırtı, beli, karnı, kalçaları, bacakları, ayakları gözünüzde canlandırın. Her bölüme odaklandığınızda, kafanızda o bölgenin nasıl göründüğüne ve o bölgeyi nasıl hissettiğinize dair bir mental resim oluşturmaya çalışın. Her bölgede birkaç saniye harcayın. Daha sonra vücut parçalarını yavaş yavaş hareket ettirmeye başlayın. Başınızı yavaşça çevirin, omuzları yukarı çekin. Kolları, bacakları, kalçaları hareket ettirin. Hareketler esnasında neler hissettiğinize dikkat edin. Hangi bölgeler rahat ve gevşemiş? Hangi bölgeler kasılı ve gergin? Bunu hergün birkaç dakika uygulayın. Zamanla vücudunuzun daha çok farkında olmaya başlayacak ve egzersizlere hazır hale geleceksiniz.Dr. Erinç KaracehennemFizik tedavi ve Akupunktur uzmanı
erinck@gmail.com